Türk denilenler kimdir? | ||||||||
Cilt II. : Öcü imajı ismi yahut küfür olarak Türk | ||||||||
|
||||||||
Türk,
Oğuz ve Kayı dolandırıcılığı
|
Bundan önceki yazılarımda Aşık Paşazade ve Oğuz masalıyla daha sonra igileneceğime söz vermiştim. Resmi TC tarihine göre Osmanlı Hanedanı "Oğuzların Kayı Boyu"ndan geliyor. Osman Gazi'nin nereden geldiğini bilmiyoruz ama, bu masalın nereden geldiğini biliyoruz. Bu yazıda bununla
uğraşacağız. Diğer rivayete göre (diğerleri yanında özellikle Aşık Paşazade yoluyla çok tanınan) Alâeddîn Söğüd'ü Ertoğrul'a kışlık otlak olarak veriyor. Burada Hicri 678/1288 de öldü. (Ç:
MGS) Kreiser, 2001, A2421B, S.7 Âşıkpaşazade
Tarih'inde Osman'ın soy kütüğünü Oğuz Han'a kadar götürür. İnalcık, 17.12.2018, B5914B/21, S.444 Aşık Paşazade (1400- ca. 1500?) ilk Osmanlı kronistlerinin en tanınmış olanı. Fakat "Oğuzculuk" Paşazadeden çok daha eski. Oğuz isminin geçtiği en eski tarihi belge Kaşgarlı Mahmud'a ait. Bu kitabın birinci cildinde "Was heißt Türk, Band I., Türk als historische Volksbezeichnung, ISBN: 978-3-9502348-5-5" Kaşgarlı ve kitabına büyük bir bölüm ayırdım. Buradan bazı alıntılar yapacağım. Kaşgarlı Mahmud, Kitabu diwan lugati-t-turk Kitabını yazmağa 1072'de başladı ve 1074 yılında bitirdi. 1075 yılında Bagdad Halifesine ithaf etti. Ülkütaşır, 1946, A34903B, S 29 (Özetleyen: MGS) Kutsal Yalavaç postunda oturan, Hâşim soyundan, Abbas oğullarından imam bulunan ulumuz, efendimiz abul-kasim abd ul-lah katına armağan ettim ki imanı olanların beyi ve Tanrının halifesi olan Muhammed al-muqtadi b-amrullah in oğludur. Atalay, 1939, A34407B, S 4 Schachiner, 2018, Lager, S. 106 Tanrının Halifesi, yani "sonradan geleni", "yerine geçeni" ibaresi, ilk Türk ırkçılarının islamdan habersizliğini gösterdiği için ilginçtir. Abu al-qasim
al-abd allah bin mahmad al-muqtadi, Bagdad Halifesi, 1075- 1094. Ülkütaşır,
1946, A34903B, S 29, 36 (Özetleyen: MGS) Schachiner, 2018, Lager, S. 106 Kaşgarlı kitabını
Bagdad'da yazıyor ve Bagdad halifesine ithaf ediyor. 1000 yılında Oğuzlar'ın bir kolundan gelen aşiret reisi Selcuk islam dinine dönüyor. 1055te onun neslinden gelenlerden biri, Tugril, Bagdad'a giriyor. Böylece Selcuklar Bagdad'daki Abbasi Halifeliği üzerinde "koruyucu iktidar" oluyorlar. Tugril İran ve İrak'ın büyük bir kısmını fethediyor. Bagdad Halifesi ona "Sultan" unvanını veriyor. Bundan itibaren tarihçiler bir "Selcuk İmparatorluğu"ndan bahsediyor. Schachiner, 2018, Lager, S. 116 abu al-kasim
abd allah bin mohammed ad zahira bin abd allah qa'im al-muktadi bi amr
illah Abbasi'lerin 27. halifesi. Halifelik yılları 1075-1094. Atalay'a
göre Mahmud Allah'ı övdükten sonra aşağıdakileri yazıyor: Atalay, 1939, A34407B, Band 1, S. 3-4 And içerek söylüyorum, ben, Buhara'nın -sözüne güvenilir imamlarından birinden ve başkaca Nişabur'lu bir imamdan işittim, ikisi de senetleriyle bildiriyorlar ki Yalavacımız kıyamet belgelerini, ahir zaman karışıklıklarını ve Oğuz Türkleri'nin ortaya çıkacaklarını söylediği sırada, 'Türk dilini öğreniniz; çünkü onlar için uzun sürecek egemenlik vardır' buyurmuştur. Atalay, 1939, A34407B, S. XVIII Schachiner, 2018, Lager, S. 113 Kâsgarlı
'Türk' maddesinde de şunları yazmaktadır: Atalay, 1939, A34407B, S 350-353; Ülkütaşır, 1946, A34903B, S. 20 Schachiner, 2018, Lager, S. 114 Mahmud bu yazdıklarıyla neyi amaçlıyor? İran
ve İrak'ta eskiden beri çok sayıda autochthon halk yaşıyor. Oğuzlar burada
hiçbir zaman halkın çoğunluğunu oluşturmuyor. Tugril sınırlara Oğuzları
yerleştirmeye uğraşıyor. Ama Oğuzlar göçebe olarak kalıyorlar ve hiçbir
zaman yerleşik olmuyorlar. Bu
da hikâyenin zirve noktası: Atalay, 1939, A34407B, S XXX4 (Özetleyen: MGS) Bu ne demek? İslam
İmparatorluğu'nun sürekli genişleyen topraklarında Lingua Franca olarak
Arapça, başlıca iki dil ile rekabetteydi: Orta-Helleniki (=Bizans dili)
ve Farsça. Burada "Turk" diline yer yoktu. Schachiner, 2018, Lager, S. 114-117 Okuyucunun
dikkatini iki hususa çekmek isterim: Birincisi, kitabın orijinal el yazması kaybolmuş. Atalay'ın Türkçe'ye çevirdiği, el yazması bir kopya. Bir tek olan
el yazması nusha, "muhammed damajqi" isimli biri tarafından, orijinalden
yaklaşık ikiyüz yıl sonra kopya edilmiş. Atalay, 1939, A34407B, S. 16 (Özetleyen: MGS) Kopyacı bu kitabı neden kopya etti? Bu iki yüzyıl içinde olanlar kopyacıyı ne kadar etkiledi, bilemiyoruz. İkinci husus, Atalay'ın dili. Ben Mahmud'un
kitabının Arapça orijinalinin tıpkıbasımını 2005'te okudum. Bu yüzden
ondört yıl sonra kitabı yeniden okumaya niyetim yok. Atatürk'ün emrindeki Ermeni linguist Agop Martayan, TC-Türkçesi denilen dili icad edeli çok olmamış. Türk ırkçısı ve diktatörlüğün görevlisi olarak Besim Atalay bu dili kullanmak zorunda. Böylece "Allah" "Tanrı", "Peygamber" "Yarlıga" ve "Yalavaç" oluyor. Araplar, Orta-Asya'dan gelen göçebelere "Turk" diyorlar. Mahmud, kitabında "Turk" yazıyor. Kelimenin son harfi "q" (=kaf) değil, "k" (kef), yani "kâfir"in "k" si. Arapça'da "ü" yok. Atalay "Turk"u "Türk" olarak "çeviriyor". Dediğim gibi: Kitabımın birinci cildinde Mahmud'a yeteri kadar yer ayırdım. Daha fazla bilgi isteyenler buraya bakabilir. Şimdilik Mahmud masallarını burada kesiyorum. İlerde çeşitli "Oğuzname"leri karşılaştırırken kendisine bir daha döneceğiz. Şimdi başka bir sorunu çözmemiz gerekiyor: Onbeşinci yüzyıldaki Osmanlı kroniklerinde, Mahmud'un Divan'ındaki masallara benzeyen anlatımlar çeşitli varyasyonlarıyla tekrar önümüze geliyor. Bu kronikçiler Divan'ı okudular mı? Bütün yoğun
araştırmalara rağmen TC araştırmacıları Osmanlı "teracim-i ahwal" kitaplarında
bu kitaba ait bir kayıt bulamıyorlar. Sadece "Katib Çelebi" kendisinin
"keşf az-zunun"unda bundan bir kaç satırla bahsediyor. Çelebi'de kitabın
ismi "diwan lugat it-trk". Arapça'da, okuyucunun kelimeyi tanıdığını varsayarak,
bütün vokaller yazılmaz. Osmanlılar Arap harflerini kullanıyordu. Atalay emin
değil: Çelebi bu kitabı kendisi mi gördü , yoksa kaydı "Ayni"ye mi dayanıyor? "Ayintab"lı (bugün Gaziantep) "bedr ad-din ayni" kendisinin "ikdülcüman fi tarihi ehlizzaman"ında (Başlığın transliterasyonu: Ülkütaşır, MGS) Literatür: bedr ad-din ayni, ikdülcüman fi tarihi ehlizzaman, TRKLİ20012 Turkman ve
Oğuz hakkında bildiklerini "Lugat"ta gördüğünü bildiriyor. "şahab ad-din
ahmed", "ayni"nin kardeşi, Ülkütaşır 1946, A34903B, S 36 ;Atalay, 1939, A34407B, S XX, (Özetleyen:MGS) Schachiner, 2018, Lager, S. 107-108 Görüyoruz ki, Mahmud'un Lugat'i onbeşinci yüzyılda "her eve lâzım" bir kitap değil. Bu hikâyeleri onbeşinci yüzyılın Osmanlı kronistleri nereden biliyorlar? Bu bulmacayı
bundan sonraki yazımızda çözmeye çalışacağız. |
geri |