Allah'ın Gölgesi

Türk denilenler kimdir?
Cilt II. : Öcü imajı ismi yahut küfür olarak Türk
start: 17 avril 2019, up-date: 17 avril 2019
Allah'ın Gölgesi

 

Kölelik

Köle erkeklere tecavüz meselesine girmeden önce, pek az bilinen "Osmanlı'da kölelik" fenomenine bir göz atalım.

İslam dinine göre, insanlar "Allah'ın kulu"dur. Allah karşısında bütün insanlar köledir. Hepsinin sahibi Allah'tır. Allah insanlarla canı ne isterse onu yapar.

Kur'an'da Allah insanlar üzerindeki hakimiyetini, kendisinin elçisi olduğunu iddia eden Muhammed'e de aktarıyor:

59. Sure: Khaşr (=Toplantı)
Ama Allah elçisine kimin üstüne isterse hâkimiyet verir. Allah her şeye kadirdir.

(Ç: MGS) Rassoul, 1998, B582B, S. 698

Rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (asm) şöyle buyurmuştur:
"Sultan, yeryüzünde Allah'ın gölgesidir ki, kullarından her mazlum ona sığınır. Eğer adalet ederse (Allah katındaki) ücretini alır. Halkın da bu duruma şükretmesi gerekir. Eğer hakızlık, zulüm yaparsa, onun vebali ona aittir, Halk ise sabır etmekle yükümlüdür." (Bezzar, 12/17; Beyhaki, Şuabu'l-İman, 9/475)

İbn Teymiye de bu hadisi söz konusu etmiş ve bunu açıklamak üzere şunları söylemiştir:

"Allah'ın emir ve yasaklarının toplumda icra edilmesi, cihad ve hac gibi ibadetlerin yapılması ancak sultanla (devletle) mümkün olur. Bu gerçekler içindir ki, Peygamberimiz, yolculuk yaparken bile, birinin imam/reis olmasını emretmiş ve yine ondandır ki, rivayette 'Sultan, yeryüzünde Allah'?n gölgesidir.' diye ifade edilmiştir. Bu yüzden denilebilir ki; altmış yıllık zalim bir sultanla beraber yaşamak, bir tek gece sultansız yaşamaktan daha iyidir. Tecrübeler bunu doğrulamaktadır." (bk. Mecmuu'l-Fetavî, 28/390-391)

İnternet Kaynakları: Sorularla İslamiyet, 15. 05. 19, B63B/17

Allah'ın gölgesi

Muhammed öldükten sonra, insanlar üzerindeki hakimiyet hakkı, onun halefi olan "halife"lere geçiyor.

Allah'ın Yeryüzündeki Gölgesi / Zıllullahi Fi'lard
Allah'ın yeryüzüne vurmuş gölgesi, İslam tarihinde siyasi erki/ devlet erkini tek başına kullanan halife, sultan, padişahlar için kullanılmış bir sıfattır.

İnternet Kaynakları: Güler, 15. 05. 19, B63B/16

Padişahların kendilerinin Allah'ın yeryüzündeki gölgesi olduğunu iddia ettiklerine dair en tanınmış belge, Sultan Süleyman'ın Fransuva I.'ya gönderdiği mektuptur.

Pavia Savaşı

Kanuni Sultan Süleyman sınır bölgelerinden başlayarak Macaristan'ı yavaş yavaş istila ediyor. Maximilian I.'in çifte evliliğinden beri, Macar Krallığı Habsburg Hanedanı'nın elinde.

O (=Süleyman, MGS) 1521de Şabac ve Belgrad kalelerini ele geçirdi ve Tuna sınırını güven altına aldı.
(...)
Bohemya ve Macaristan Kralı Ludwig II., ülkesinin tehlike altında olduğunu biliyordu. Fakat Macar Meclisi'nin 1525de iktidarını büyük ölçüde sınırladığından beri elleri bağlı durumdaydı. Kayınbiraderi Kayzer Karl V.'den yardım bekleyemezdi. Çünki bu, Valois sülalesinden Fransa kralı Fransuva I. ile savaş halindeydi.

(Ç: MGS) Buchmann, 1999, A2318B, S.75

24. şubat 1525de Pavia'daki savaş, Kayzer birliklerinin Frans?zlara karşı zaferi ve Kral Fransuva I. in esir alınmasıyla, Milano beyliğinin sahipliği ve İtalya'daki hakimiyet üzerine karar verdi.

(Ç: MGS) KHM, 2000, A141B, S.182

Süleyman'ın mektubu

Fransuva'nın annesi Sultan Süleyman'a elçilerle bir mektup gönderiyor ve yardım istiyor. İlginç olan, birbirleriyle savaşan Habsburg (Kutsal Roma) Kayzeri ve Fransız Kralı, iktidarlarını hristiyan katholik dini ile legitime ediyorlar. Osmanlı padişahı kendi iktidarını sünni islam dini ile haklılaştırıyor. İktidar çıkarları gerektirdiğinde din kenara bırakılıyor.

TRKIMG20033
Kanuni Süleyman'ın Fransuva I.'ya gönderdiği mektup.

 

Süleyman buna bir mektupla cevap veriyor.

Ben ki sultânü's-selâtin ve burhânü'l-havâkîn tâc-bahş-ı hüsrevân-ı rû-yi zemîn zıllullâhi fî'l-arzîn Akdeniz'in ve Karadeniz'in ve Rumeli'nin ve Anadolu'nun ve Karaman'ın ve Rum'un ve Vilâyet-i Zülkadriye'nin ve Diyarbekir'in ve Kürdistan'ın ve Azerbaycan'ın ve Acem'in ve Şam'ın ve Haleb'in ve Mısır'ın ve Mekke'nin ve Medine'nin ve Kudüs'ün ve külliyen Diyâr-ı Arab'ın ve Yemen'in ve dahi nice memleketlerin ki âbâ-yı kirâm ve ecdâd-ı izâmım -enâre Allahu berâhinehüm- kuvvet-i kâhireleriyle feth etdikleri ve cenâb-ı celâlet-me'âbım dahi tîg-i âteş-bâr ve şimşîr-i zafernigârım ile feth eylediğim nice diyârın sultânı ve padişahı Sultân Bayezid Han oğlu Sultan Selim Han oğlu Sultan Süleyman Han'ım, sen ki Françe vilâyetinin kralı Françesko'sun, dergâh-ı selâtîn-penâhıma yarar adamın Frankiyan ile mektûb gönderüb ve ba'zı ağız haberi dahi ısmarlayub memleketlere düşman müstevlî olub el-ân hapisde idüğünüz i'lâm edüb halâsınız husûsunda bu cânibden inâyet ve medet istid'â eylemişsiz, her ne ki demiş isenüz benim pâye-i serîr-i âlem-masîrime arz olunub alâ-sebîli't-tafsîl ilm-i şerîfim muhît olub tamâm ma'lûm oldu, imdi pâdişâhlara sınmak ve habs olunmak aceb değildir, gönlünüzü hoş tutub âzürde-hâtır olmayasız, eyle olsa bizim âbâ-i kirâm ve ecdâd-ı izâmımız -nevvere Allahu merkadehüm- dâ'imâ def'-i düşman ve feth-i memâlik için seferden hâlî olmayub biz dahi onların tarîkine sâlik olub her zamânda memleketler ve sa'b u hasîn kal'alar feth eyleyüb gece ve gündüz atımız eyerlenmiş ve kılıcımız kuşanılmış ve Hakk Subânehu ve Te'âlâ hayırlar müyesser eyleyüb meşiyyet ve irâdeti neye müte'allik olmuş ise vücûda gele, bâkî ahvâl ve ahbâr ise mezkûr adamınızdan istintâk olunub ma'lûmunuz ola,şöyle bilesiz, tahrîren fî evâ'il-i şehr-i Âhirü'r-Rebi'ayn li-sene isneyn ve selâsîn ve tis'a mi'e.

1-10 Rebiülahir 932 / 15-24 Ocak 1526
Be-makâm-ı Dârü's-Saltanati'l-Aliyyeti'l-Kostantiniyyeti'l-Mahmiyyeti'l-mahrûse

Türkçe Özet:

Ben ki sultanların sultanı, hakanların başı, krallara tac giydiren, Allah'ın yeryüzündeki gölgesi ve atalarımın fethettiği Akdeniz'in, Karadeniz'in, Rumeli'nin, Anadolu'nun, Karaman'ın, Rum Vilayeti'nin Zülkadriye'nin, Diyarbekir'in, Kürdistan'ın, Azerbaycan'ın, Acem'in, Şam'ın, Haleb'in, Mısır'ın, Mekke'nin, Medine'nin, Kudüs'ün, Arap ülkelerinin ve Yemen'in ve de ateş saçan mızrağımın ve zafer getiren kılıcımın gücüyle sahip olduğum nice ülkelerin sultanı ve padişahı olan Sultan Süleyman Han'ım. Sen ki Fransa ülkesinin kralı olan Françesko'sun. Kralların sığınağı olan kapıma mektup göndererek ülkenizin işgale uğradığını ve esir edilerek hapse atıldığınızı bildirmişsiniz. Bu durumdan kurtulmak için benden yardım istiyorsunuz. Gönlünüzü ferah tutun ve sakın üzülmeyin. Unutmayın ki esaret, hükümdarlar için hiç de tuhaf bir şey değildir. Bilesiniz ki, atalarımın yaptığı gibi, daima kılıcımla gezen ben de, sefere çıkmaktan ve fetihler yapmaktan çekinmem. Her an savaşmaya hazırım. Sadece Allah'ın dediği olur. Ne yapacağımı elçinizden öğreneceksiniz. 1526, İstanbul.

İnternet Kaynakları: medresetül mahmudiyye, 15. 05. 19, B63B/18

Hikayenin sonu

Mohaç savaşı 29 Ağustos 1526 öğleden sonra vuku buldu ve bir buçuk saat sürdü.

Buchmann, 1999, A2318B, S. 77

Süleyman'ın Macaristan seferi ve Mohaç katliamından sonra, Fransuva I. serrbest bırakılıyor. Müslüman Osmanlı ve katholik Fransa, katholik Habsburg'a karşı çok uzun sürecek bir ittifaka giriyorlar. Fransa Osmanlı İmparatorluğunda Kapitülasyon denilen ticaret imtiyazları alıyor ve Osmanlı ekonomisini bağımlı hale getiriyor. 1529da Süleyman Viyana seferine çıkıyor ve böyle başlayan Osmanlı - Habsburg savaşları (Avusturya'da Türk savaşları derler) yüzyıllarca sürüyor.

Hayat ve ölüm

Konumuza geri dönelim.

Denebilir ki, Süleyman Fransa'yı "Françe Vilayeti" diye adlandırıyor. "Kendini Allah'ın Gölgesi" kavramıyla adlandırması hava basmaktan ibaret.

Ama mesele bu kadar basit değil. Osmanlı Padişahları yalnız diğer ülkelerde yaptıkları katliamları bununla legitime etmiyorlar.
Bu kavram, padişahlara kendi tebaaları olan insanların hayat ve ölümlerine karar verme yetkisini de veriyor.

Lord Kinross, Osmanlı Tarihi adlı eserinde Fatih'in Ayasofya'ya geldiğinde hemen kapının önünde mermerlere zarar veren bir yeniçeriyi kılıcıyla öldürdüğünü belirtir. Daha sonra askerlerine dönerek, 'esirler ve hazineler askerlerin, yapılar benim' demiştir.

İnternet Kaynakları: Hür, 15. O5. 19, B63B/19

Süleyman I.'in Mohaç seferi boyunca, ismini bilmediğimiz, büyük ihtimalle padişahın teşrifatçısı (=Zeremonienmeister) olan bir yazar, yaşanılan olayların günlüğünü tutuyor.

Bu elyazmasında Süleyman I.'i, "Padişah, Allah'ın gölgesi, Kostantiniyya'dan Süleyman" diye adlandırıyor. El yazması bugün Avusturya Milli Kütüphanesi'nde. Schändlinger bu günlüğü Almancaya çeviriyor.

Receb (ayı, MGS), 28. gün, Perşembe
Atı, Mariza kıyısındaki Kemal köyünde bir tarlaya girdiği için, bir herifin kafası kesildi.

(Ç: MGS) Schändlinger, 1975, A187B, S. 94-95

İşgal edilen ülkeler, bu ülkelerde bulunan ve başka insanların eseri olan gayrimenkuller, hatta hayvanlar ve tarım ürünleri, padişahın malı oluyor.

"Allah'ın gölgesi" kendi malına en küçük bir zarar verenin kafasını vurduruyor.

Padişahların insanlar üzerindeki hükümranlığı yalnız bununla kalmıyor. Murad IV., sırf eğlenmek ve spor yapmak için, kendisine hiçbir zararı olmamış insanların kafasını bizzat kesiyor.

Bobowski, Enderun'daki devşirmelerin yaptığı sporları anlatıyor:

Bunun yanında kılıçla çeşiitli nadir vuruşlar vurmasını öğrenirler/ ilkönce ölmüş develerin ayaklarında (çünki burada deri en kalın ve serttir/ denerler. Ve ne zaman ki deve ayaklarına açılan yaralarda mükemmelliğe erişince/ bir koyunun boynundaki yünleri kırkarlar/ ve bundan sonra bir vuruşta kellesi kesilir. Padişah Sultan Murat ama had?mlar tarafından bunun yerine en şişman adamlar? (bu olmadan da ölüme mahkûm) kendisine getirtir/ ve kendisi kıyafet değiştirip/ tanınmaz bir şekilde/ bizzat kafalarını düşürür.

Schachiner, 2017, Lager, S. 80

Osmanlı Devleti'nin tarihinde bir tek hür vatandaş oldu:

Devşirmelerden başka dilsizler , yahut bizbani, yani tabiattan dilsiz/ kırk yahut daha fazladırlar/ geceleri büyük yahut küçük odada yatarlar/ gündüz büyük oda devşirmelerinin camiinde otururlar/ burada hem de saraydan hür bırakılmış, ve maaşlı dilsizler vardır/ ve bunlar çeşitli işaretler/yahut gözler ve parmaklarla dilsiz dili konuşurlar/ masal ve hikayeler anlatırlar/ ve yazıları açıklarlar/ peygamberlerin isimlerini öğernirler ve her türlü tartışma için mükemmeleşirler. Musahib yani padişahın sevdikleri denilen 8 yahut 9 hasoda'da yaşarlar,/ onunla oynar ve hoş vakit geçirirler/ o ama bunlara güzelce yumruk ve tekme atar/ hatta bunları havuza attırır/ ve arkasından asperle, ve diğer gümüş ve altın paralar atar/ ve bunların parayı kapışmalarını seyreder. Buraya ayrıca yeni gelen dilsiz yahut/ cüceler (bunların sayısı yaklaşık 60dır) bırakılırr.
Osmanlıca cüce denilen bunlar/ aynı şekilde devşirmelerle birlikte sık bahsettiğimiz iki odada kalırlar/ ama/ hep birlikte talim görğp/ eğitilip/ padişah önünde saygı/ etiket ve kibarlığı gösterene, yahut göstermelerine
izin verilene kadar; bundan sonra karşılama ve diğer hizmetlerde kullanılırlar/ ve ne kadar küçüklerse onun o kadar daha çok hoşuna giderler. Aynı zamanda hem hadım ve dilsiz/ hem de cüce iseler bunlar padişaha sunulacak en büyük hediyedirler. Benim zamanımda padişah Derwiş Mehemet Paşa tarafından bu kalitede bir hediye ile şereflendirildi/ buna en kıymetli elbiseler giydirildi/ annesi sevgili yapıldı ve / kendisine öyle bir hürriyet verildi ki/ o/ nereye isterse gidebilir/ ve gezebilir: böyle bir hürriyyet kimseye/ kim olursa olsun/ verilmemiştir/ ve belki hiçbir zaman (eğer bunun aynısı biri daha gelmezse) verilmeyecek ve bırakılmayacaktır.

Schachiner, 2017, Lager, S. 36-38

Zaten bütün Osmanlı tebaası padişahın kölesi. Ama ayrıca bir de, "köle" olarak tanımlanan köleler var.

Bu köleler kimdir? Nereden geliyorlar?

 

FORUM
Bibliyografik kaynaklar
İnternet Kaynakları
İkonografik kaynaklar
Literatür
geri
devam