İnsanlar nasıl köle yapılıyor?

Türk denilenler kimdir?
Cilt II. : Öcü imajı ismi yahut küfür olarak Türk
start: 16 juni 2019, up-date: 16 juni 2019
İnsanlar nasıl köle yapılıyor?

 

İnsanlar nasıl köle yapılırdı?

1) Savaş esirleri

Osman Gazi zamanında savaş esirleri öldürülüyor, fidye karşılığında serbest bırakılıyor yahut da hür köylülerin tarlalarında çalıştırılıyordu.

Oğlu Orhan Gazi'den itibaren savaş esirlerinin bir kısmı köle olarak hayatta bırakılıyor. Bunların beşte biri (penç/yek yahut pençik sistemi) padişahın malı oluyor. Gerisi savaşa katılanlar arasında paylaştırılıyor.

Bundan sonra Murad, derhal Anadolu ve Rumeli askerlerini toplayarak henüz Bizans imparatorunun yönetiminde bulunan yerleri de ele geçirmek için Yunanistan'a girer. Fakat burada hiçbir direnmeyle karşılaşmadan Selanik, Atina ve Karlina gibi kentleri çok kolay ele geçirir. Sonra buralardan elde etiği bol doyumluk, sayısız tutsak ve hayvanla birlikte Edirne'ye döner.

Cantemir, 2001, A1611B, S 136

Kara savaşları yanında, Reis yahut Kapudan Paşa denilen korsanlar da, kendi gemilerinde köle çalıştırmak yanında, köle ticaretine büyük katkıda bulunuyorlardı.

 

TRKIMG20032
Avusturya'nın bir sınır kköyüne saldıran akıncılar sivilleri kaçırıyor.

2) Sınır bekçileri

Sınır boylarına yerleştirilen akıncılar, savaş zamanında öncü birlik rolünü oynarken, barış zamanında da sınırı geçerek sivil halka saldırıyor, altın, gümüş, tavuk, koyun vbg. çalıyor ve özellikle kadın ve çocukları seks kölesi olarak satmak için kaçırıyorlardı.

Ayrıca sınır kalelerinde görevli yeniçeriler, kaçırdıkları köleleri satmayı meslek haline getirmişlerdi.

3) Devşirme yöntemi

Osmanlı Devleti Hristiyan ailelerden belirli miktarda oğlan çocuğunu zorla alır, sarayın çeşitli ihtiyaçları için kullanırdı. Bu çocuklar zorla, Bektaşi yahut Sünni İslam dinlerine döndürüldüğünden, bunlara devşirme denilirdi.

Genellikle Osmanlı'nın her beş hristiyan aileden bir oğlanı, yahut her beş Hristiyan oğlan çocuğundan birini devşirdiği bilinir.
Beşte bir nisbeti Kur'an'dan gelir:

Sure 8., Ganimed (=Yağma)

42.
Bilin ki, yağma ettiğiniz şeylerin beşte biri, Allah'a ve elçisine ve akrabalara ve yetimlere ve fakirlere ve yolculara aittir.

(Ç: MGS) Goldschmidt, 1920, B5651B, S.164

Aslında, sabit bir nisbet yoktu. Osmanlı Devleti, sarayın aktüel ihtiyacına göre, çeşitli zamanlarda, çeşitli miktarlarda oğlan çocuğunu köleleştirmiştir.

Bir zamanlar yeniçeri olan Sırp Ostrovitza'lı Konstantin, bizzat devşirmelik kurbanı, "Bir Yeniçerinin Hatıraları"nda yazıyor:

Bir ülkeye saldırdıkları ve halkı boyunduruk altına aldıklarında, aynı zamanda Sultan'ın yazıcısı arkalarından atını sürüyor, ne kadar oğlan çocuğu bulursa Yeniçerilere kaydediyordu.
(…)
Eğer düşman bir halktan yeteri kadar alamazlarsa, eğer oğulları varsa kendi ülkelerindeki hristiyanlardan alırlardı.

(Ç: MGS) Lachmann, 1975, A2510B, S. 150.

Devşirmelerin bir kısmı Yeniçeri oluyor. Bir kısmı yakacak odun kesmek, yük taşımak gibi saray hizmetlerinde çalıştırılıyor. Bir kısmı Enderun (=İç Avlu)daki okulda eğitim görüyor. Yetenekli ve çalışkan olanlar en yüksek devlet mevkilerine (Baş vezir, Beylerbeyi, vbg.) yükselebiliyor. Ama en yüksek makamlarda dahi, köle kalıyorlar. Padişahın keyfi isterse, her an boğdurulmaya mahkumlar.
Güzel olan devşirmeler, açıktır ki seks kölesi olarak hizmetteler.

4) Ticaret

Kölelik denilince ya antik köleci toplumlar aklımıza geliyor, yahut da tarım plantajlarında çalıştırılan Afrika'lı kölelerin sömürüsüne dayanan kapitalist kölecilik.
Doğru dürüst bir üretimi olmayan Osmanlı Devleti, köleleri hizmet sektöründe çalıştırıyordu. Buna rağmen köle ticareti, Osmanlı'da kendi başına hatırı sayılır bir ekonomi sektörüydü.

Bursa, Edirne, İstanbul gibi büyük şehirlerde köle pazarları vardı. Yıllık panayırlarda köle satılırdı. İstanbul bedesteninde (=Kapalı Çarşı) köle satılan bir bölüm vardı.

Köle tüccarlığı saygı değer bir meslek sayılıyordu. Tüccarların kendilerine ait özel bir "esnaf loncası" vardı. Lonca başkanı "Kethüda başı" diye adlandırılıyordu.

Ben aynı zamanda müzik tarihçisiyim. Burada Itrî'yi anmadan geçemiyorum.
Buhurizade Mustafa Itrî Efendi, Osmanlı sanat müziğinin en önemli bestekarlarından biri. Sünni islam için ilahiler, mewlewikhane için ayinler besteliyor.

Kırım Hanı I. Selim Giray'ın (Çatalca'daki çiftliğinde) ve IV. Mehmed (1648-1687)in sarayında dünyevi ince saz bestekarı.

Kısacası, zamanının çok saygıdeğer bir şahsiyeti.

Hükümdarın huzurunda icra edilen küme fasıllarına hânende olarak katılan Itrî, bu dönemde kendi isteği üzerine esirciler kethüdalığı ile görevlendirildi. Onun bu görevi, esirler arasındaki kabiliyetli ve güzel sesli gençleri bulup yetiştirmek ve geldikleri ülkelerin mûsikisi hakkında bilgi edinmek amacıyla istediği rivayet edilmektedir. Şeyhî, Sâlim, Safâyî gibi tezkire müelliflerine göre bu görevde iken, bazı kaynaklara göre ise ayrıldıktan bir süre sonra vefat etmiştir.

İnternet Kaynakları: Özcan, 31. 05. 2019, B63B/20

5) Rehinler

Aşağıdaki alıntıyı yaptığımız kitabın yazarı Bogdan prensi Dimitrie Cantemir, çocukluğundan itibaren uzun yıllar Osmanlı sarayında rehin olarak yaşamıştır.

Akrabalık ve dostluk ilişkileri bakımından Sultan'a bağımlı bulunan Sırp prensi Vilakoğlu, Murad'a (Murad II., MGS) o kadar bağlılık gösterir ki, kendisinden kuşkulanmak günah olurdu. Buna karşın, ciddi bir araştırmadan sonra Sırp prensinin, Osmanlıların planları hakkında Macarlara bilgi vermekle kalmadığı fakat Belgrad'ın alınmasına engel olmak için de elinden geleni yaptığı anlaşılmıştır. Sultan Murad, beklemediği bu ihanete çok kızar ve ceza olarak da rehin bulundurduğu Vilakoğlunun iki oğlunun da dillerini kestirir.

Cantemir, 2001, A1611B, S. 138-139

6) Hediyeler

Osmanlı Devleti'ne bağımlı olan Beylikler, özellikle Kırım Hanlığı, zaman zaman güzel kadınları padişaha seks kölesi olarak gönderiyor.

Ayrıca, çocuklarının karnını doyuramayan fakir aileler, açlıktan ölmeden önce çocuklarını padişaha seks kölesi olarak hediye ediyorlar, yahut satıyorlar.

Köleler nereden geliyor?

Büyük kısmı devşirme sistemiyle ülke içinden, özellikle Yunanistan ve Arnavutluk'tan geliyor.

Kaçırılma yoluyla köle olarak satılanlar Orta- ve Doğu- Avrupa ve Kafkasya'nın çeşitli ülkelerinden geliyorlar. Mesela, Osmanlı Sarayı'ndaki hayatı yazan en önemli tanıklardan biri olan Albert Bobowskii, Polonya'lıdır.

Afrikalı kölelere Osmanlılar "Zenci" derlerdi. T.C.'de bu tabir siyah Afrika'lılar için hala kullanılıyor. Orta çağda Doğu-Afrika'da, Hint okyanusu kıyısında "Zanj" denilen bir şehir ve burada bir yüksek medeniyet var. Bölgenin Farsça adı "Zangibar".

Günümüzde Tansania'ya bağlı yarı otonom "Sansibar". "Zenci" kelimesi buradan geliyor. Afrikalı köleler kaçırılma ve ticaret yoluyla geldiklerinden, yalnız bu şehirden değil, Afrika'nın çeşitli yerlerinden geliyorlar.

Bu konuda güvenilir kaynaklar yahut ciddi araştırmalar bulamadım.

İstisnalar

1) Bağımlı Beylikler

Osmanlı Devleti'ne dışişlerinde bağımlı, iç işlerinde bağımsız olan beyliklerden doğrudan doğruya devşirme toplanamazdı. Yasak olmasına rağmen esir tacirleri, bu ülkeleri de rahat bırakmadı.
Bu ülkeler Eflak ve Bogdan Beylikleri, Kırım Hanlığı ve Ekrad (=Kürtler) beylikleri idi.

2) İsyancılar

Ne bir asil hanedanın asalet kodexi geleneği, ne de hristiyanlığın adalet ilkeleri önünde sorumluluk duymayan padişahlar, şeyh ul- islamların şeriatı da onların arzularına göre yorumlamaları sayesinde, tebaalarına karşı zamanlarının diğer monarşileriyle karşılaştırılamayacak kadar acımasız bir sömürü ve zulüm uygulamışlardır.

Osmanlı tarihi, baskı ve sömürünün tarihi olduğu kadar, isyanların da tarihidir.

Yeniçeriler, kızılbaşlar, yeni bir sosyal rejim isteyenler (Şeyh Bedreddin), zorla yerleşik olmak istemeyen göçebeler (Dadaloğlu), hatta sosyal durumlarından hoşnutsuz olan medrese öğrencileri (suhteler) isyan etmiştir.

İsyan edenler, isyan ettikleri sürece hürdürler: (Ferman Padişah'ın, dağlar bizimdir. Dadaloğlu, 17. Yüzyıl).

Osmanlı Devleti, bütün isyanları büyük bir vahşetle bastırmayı başarmış ve yirminci yüzyıla kadar varlığını sürdüşmüştür.

Kölelerin torunları

Kölelerin büyük çoğunluğuu belirli bir süre sonra "azad" beratıyla serbest bırakılırdı. Bundan sonra evlenme hakları vardı.

Böylece Osmanlı tebaasının genetik kokteyli iyice karışmıştır. Bugün "Türk" denilen T.C. vatandaşlarının "renk renk" olmasında Osmanlı tarihindeki yüzbinlerce kölenin payını unutamayız.

 

FORUM
Bibliyografik kaynaklar
İnternet Kaynakları
İkonografik kaynaklar
Literatür
geri
devam