Osmanlý'da Sübyancýlýk

Türk denilenler kimdir?
Cilt II. : Öcü imajı ismi yahut küfür olarak Türk
start: 09. august 2019, up-date: 09. august 2019
Osmanlı'da Sübyancılık

 

Romanya, 19. Yüzyıl
Bilge Elias, neden eşkiya olduğunu anlatıyor:

O zamanlar çocuk kaçırma en yüksek düzeye çıkmıştı. Halk, başına gelenler içinde bu günahı en az kaldırabiliyordu. Köylü bütün belaları -vergiler, bedava hizmet, kırbaçlanma, ırza tecavüz- az yahut çok yaralanan kalbiyle kabul ediyordu. Ama onun kendi etinin günahsız parçasını zorla çalmak, kendi canını zorla çalmaktan daha kötüydü. Üstelik, talihsizi hangi istikbalin beklediğini bilerek. Ben, evlerini barklarını terk edip kuduz köpekler gibi çocuklarını aradıktan sonra kendileri ebediyen kaybolan ana ve babalardan anlatıldığını dinledim.

Bizim ilçede büyük "capcaun"* Braila'nın ağasıydı. Onun arkadaşı Galatz piskoposu onun ortağı olarak oğlan çocuklarını kız çocuklarına tercih ediyordu, üçüncü arkadaş, Bojar Dumitraki Carnu, daha önce size anlattığım gibi, bunun tersinden hoşlanıyordu. Zevkler tatmin olunca küçük kurbanlar gemiye bindirilip "Tsarigrad"a ** gönderiliyordu.

Bazı analar merhamet için yalvardıkları makam sahiplerinin kapıları önünde düşüp bayılıyordu. Bunları rahatsızlık veren paçavralar gibi ayaklarıyla kenara itiyorlardı.

Bu durumda eşkiya olmamak mümkün mü?

*Capcaun: Öcü, canavar.
**Tsarigrad: Kostantiniyye.

(Ç: MGS) İstrati, 1984, A1518B, S. 66

 

Sübyancılık

Osmanlı padişahlarının kendi kardeşlerine, akrabalarına ve çocuklarına nasıl davrandıklarını gördük.

Bu davranışlar iyi yahut kötü padişahların bireysel davranışları değil, bir geleneğin devam ettirilmesi, hatta sistemin icabıdır.

Kendi akrabalarına acımayan Osmanlının başakalarının çocuklarına şefkatle davranmasını bekleyemeyiz.

Bu yazımızda Osmanlı'nın büluğ yaşına erişmemiş çocukları nasıl seksüel istismar ettiğini inceleyeceğiz.

Yani, küçük yaştaki erkek ve kız çocuklarına tecavüzü.

Osmanlı'da bunun adı "sübyancılık".

Sübyancılık da, Osmanlı'da yalnız gelenek değil, sistemin bir parçasıydı.

Bu konu "Padişahlar Türk mü idi" konusunun sadece bir dipnotu olduğundan, birkaç örnekle yetineceğiz.

Bu yazıyı, sadece padişahların zevk alması için daha çocuk yaşında hayatı karartılan, sakat bırakılan, ve hatta öldürülen, bugün tesbit edemeyeceğimiz kadar çok sayıdaki çocuğun hatırasına ithaf ediyorum.

Seks işçiliği ve çocuklar

Osmanlı Devleti'nde seks işçiliği kadınlar için zaman zaman tolerans görüyor.

Kitaba göre ilk kayıtlı fahişelere Kanuni Sultan Süleyman devrinde rastlanmış. Bununla birlikte ilk jigololar Yavuz Sultan Selim devrinde ortaya çıkmış.

Murat Bardakçı, Osmanly'da Seks/Sarayda Gece Dersleri, Gür Yayınları, 1993

İnternet kaynakları: Alanyalı, 04. 08. 19, B63B/31

Kadınların seks işçiliği zaman zaman da yasak. Fuhuş ancak kaçak olarak mümkün.

16. yüzyıl, Suhte Ayaklanmaları

Medreselerde öürenciler yatılı okuyorlar, imarethane denilen öğrenci yurtlarındaki 3-5 kişilik hücrelerde yaşıyorlardı. Akdağ'ın anlatımıyla "Ömürlerinin en genç ve kızgın çağını, bu dışa kapalı, dar, karanlık ve kubbe biçimindeki, tavanından karanlığın hayalleri sarkan bu hücrelerde geçirmek zorunda kalan öğrencilerin, ara sıra çıktıkları şehrin sokak ya da çarşı ve pazarları da, onların gençlik ihtiyaçlarına kesinlikle kapalı bulunuyordu. Gizli çalışan, yakalandıkça da şuraya buraya sürülen fahişeleri bulmak çok zor bir işti (...) medrese öğrencilerinin, genç çocuklar ile düşüp kalkmaları, toplum ahlâkını kemiren bir alışkanlık hâlinde sürüp gidiyordu. Yalnız bunlar değil, 'levent' dediğimiz, köyden kente gelmiş, işsiz güçsüz dolaşan ve 'bekâr odalarında' her türlü ahlâksızlığı yapmaktan çekinmeyen ergen kitleler de, bu doğa dışı cinsel sapıklıkları huy edinmişlerdi. Kadın-erkek ilişkilerini son derece kısıtlayan, hatta fahişeliğe bile göz yummayıp, bu gibi kadınları oradan oraya süren o dönemin yobazlığının, asayişçilerin cerime (para cezası) çıkarabilmek için, bir erkekle bir kadını konuşurken de olsa yakalayabilme gayretlerinin, suhte ve leventlerin bu söylediğimiz doğaya aykırı alışkanlıklarını bütün bütün kamçılamakta olduğu bir gerçektir. Bu incelediğimiz sıralarda, hatta birer meyhane gibi kullanılan bozahanelerin işleticileri, bu gibi yerlere doluşan ergen müşterileri için 'taze oğlanlar' bulundurmakta ve yasakları da hiçe saymaktaydılar."

İnternet kaynakları: Alanyalı, 04. 08. 19, B63B/31

İlk yerleşik genelevler Osmanlı'da 1812 yılında II. Mahmut döneminde açıldı. Resmi ilk umumhaneler ise, 1884 yılında II. Abdülhamit'in izniyle (kerhane yönetmeliğiyle) Galata ve Pera'da açıldı.

İnternet kaynakları: Yalçın, 08. 08. 19, B71B/1

Hizan denilen erkek fahişelerin seks işçiliği devletçe tanınan bir meslek.

Hâlbuki dönemin açık sözlü yazarı Evliya Çelebi'den öğrendiğimize göre o tarihlerde eşcinsel meslek erbablarına 'hizan-i dilberan' (düşkün ahlaksız gençler) denirdi. Bunlar 'defter-i hîzan'a kaydedilerek devlet tarafından vergilendirilirdi. Çelebi'ye göre "Hîzân-ı Dilberân esnafı nefer (kişi) 500, bunlar bir alay yersiz, yurtsuz, düşkün, ahlâks?z, yüzsüzlerdir ki kendi kadir ve kıymetlerini bilmeyip Babulluk'ta, Kalatyonoz'da, Finde'de, Kumkapı'da, San Pavla'da, Meydancık'ta, Kiliseardı'nda, Tatavla'da ve çeşit çeşit içki içilen yerlerde sürü sürü gezip boğazı tokluğuna avlanırken subaşı tuzağına düşüp sonunda defterli olur" idi. Çelebi'ye bakılırsa yine o tarihlerde "Deyyuslar esnafı" 212 kişi, "Ahmak pezevenkler esnafı" 300 kişi idi. Bu kişiler diğer meslek erbabıyla birlikte, padişahı İran Seferi'ne uğurlayan esnaf alayına katılmışlardı üstelik...

İnternet kaynakları: Alanyalı, 04. 08. 19, B63B/31

Bu erkek fahişelerin içinde çocuklar da vardı:

İsmail Ağa, "mahbûb-ı ziba" yani "yakışıklı sevgili" diye andığı Yemenici Bali Oğlan için şunları söylüyor: "Henüz on beş yaşında ve güzellik tacı adının başında ve bu günahkârın mürg-i dili (gönül kuşu) yemenici oğlanın samur kaşında." Zavallı Yemenici, gaddarlıklarıyla nam salmış 59. Yeniçeri Ortası'nın acemilerinden. Şahbaz bir yoldaşının altındayken baskın verilince defterli olup Kılıç Ali Hamamı'nda soyunmaya başlamış. Kethüda'nın deyişiyle, "Amma camekân odada, amma içeri halvette o nazlı oğlanın firuze kâsesini ejder misali demir kazık millerle oymuşlar."

İsmail Ağa, Yemenici'nin hamamda soyunduğu dönemdeki tarifesiyle ilgili de bilgiler vermiş: "Gece ve gündüz seferi 70 akçedir. 20 akça dahi ortağı dellak alır. Gece döşek yoldaşlığı 300 akçadır. Kulamparası kaç sefere takati varsa 300 akçaya dâhildir."

İnternet kaynakları: Alanyalı, 04. 08. 19, B63B/31

Buraya kadar "serbest meslek". Bu yazıda bizi ilgilendiren Osmanlı Sarayı'nda köle çocuklara tecavüz.

Kadın, erkek ve çocuk seks köleleri pazarlarda satılıyor. Zengin tüccarlar, ileri gelen devlet memurları, eğer sübyancılık eğilimleri varsa, keyiflerine göre oğlan çocuğu satın alıyorlar.

Özellikle Kostantiniyye'nin oğlan talebi yüksek. En büyük alıcı ise Osmanlı Sarayı.

Oğlan üretimi ve ticareti

Türk psikiyatrisinin kurucusu Ord. Prof. Mazhar Osman Usman (1884-1951)' ın öğrencisi olan Prof. Dr. Ayhan Songar (1926-1997) cinsel patolojiyi incelerken, Osmanlı Saray Edebiyatı ve Divan şiirinden örnekler verir. Songar, Osmanlı Sarayındaki "içoğlanı" kurumunun sübyancılık ve oğlancılığın en somut örneklerinden biri olduğuna vurgu yapar. Songar'ın belirttiği üzere, Sarayın, oğlan gereksinimini karşılamak üzere özellikle Sakız adasında edilgen eşcinseller yetiştirilirmiş. Oğlan çocuğunu bu iş için yetiştiren ve geçimlerini bu yolla sağlayan aileler, önce çeşitli kateterleri çocuğun anüsüne sokmak suretiyle onu alıştırır, daha sonra aile bireylerince anal ilişki (fiili livata) bizzat uygulanır ve sonunda oğlan istenilen kıvama gelince, altın karşılığında Saraya satılırmış. Ayrrıntıları Ayhan Songar'ın "Psikiyatri" adlı eserinin "Seksüel Patoloji" bölümünde bulabilirsiniz. (Psikiyatri, Prof. Dr. Ayhan Songar, Seksüel Patoloji, s: 345, Gül Matbaası, 1971)

İnternet Kaynakları: Alanyalı, 04. 08. 19, B63B/31

Songar'ın kitabını bulup okuyamadım. Fakat bu, konumuzu belgelemek için büyük bir eksiklik değil.

"İnsan nasıl köle olur" başlıklı yazımızda gördüğümüz gibi, yetişkin yahut çocuk kölelerin geldiği yerleri Sakız Adası ile sınırlayamayız.

Sübyancılığa birkaç örnek

Osmanlının en ünlü içoğlanı Kazıklı Voyvoda

1442 yılında Osmanlı payitahtı Edirne, Sultanı ise Fatih'in babası ikinci Murat'tı.

Eflak Prensi Vlad Besarab, o yıl kardeşi Güzel Radul'la (Radu cel Frumos) birlikte babaları Ejderha Vlad (Drakula) tarafından Osmanlı Sultanı'na rehin olarak gönderildiğinde, sadece 11 yaşındaydı.

İki rehin Sultan Murat'ın içoğlanlanı kadrosuna alındı.

6 yıl boyunca padişhın içoğlanlığını yapan Vlad'ı sakalı çıkınca emekli eden II. Murat 1448de Voyvoda unvanı verip, yanına bir ordu kattı ve Eflak tahtını fethe gönderdi. Vlad'ı Eflak'a voyvoda gönderirken kardeşi Güzel Radul'u rehin tutarak Osmanlı'ya bağlı kalmasını sağlama aldı.

Prens Vlad, 1462 başından itibaren İstanbul'dan gelip de karşısında sarığını çıkarmayı reddeden tüm elçi ve ulakların sarığını kafalarına çiviyle çaktırdı. Tuna boylarına ordu kaldırıp 30binden fazla Osmanlıyı kazığa geçirdikten sonra Eflak ve Bogdan'da Romence "kazıklı" anlamına gelen Tepeş lakabını aldı.

Osmanlıcada ise çocukluğunda maruz kaldığı tacize gönderme yapan Kalleş, İbne, Sözgeç, Götveren lakaplarıyla ya da Kazıglu Bey diye anılıyordu.

(Kaynak: Matei Cazaku, "Prens Darakula'nın Tarihi", Droz, 1988)

Fatih Sultan Mehmet, babasının eski gözdesinin uçan kaçan Osmanlı'dan kazıkla çıkardığı "içoğlanlığı" hıncını öğrenince gazaba gelip, Eflak Voyvodası Vlad Tepeş'e karşı düzdüğü ordunun başına kimi getirdi biliyor musunuz? İçoğlanıyken aldığı eğitime sadakat gösteren rehin kardeşi, Güzel Radul'u.

9 Aralık 2012, Mine Kırıkkanat.

İnternet Kaynakları: Hedef Gündem, 31. 05. 19, B63B/23

Divan Edebiyyatı

Ahmed Nedîm Efendi (1681 -1730) Osmanlı Sarayı'nın en meşhur divan şairidir. Nedim, Lale Devri'nde (1718 - 1730) III. Ahmed'in hizmetinde.

Henüz ergenlik aşamasına gelmemiş, sesi kalınmamış, sakalı ve bıyığı çıkmamış, yani "erkek" olmamış olan oğlanlar Divan şairleri gözünde nazlı kızlar gibidir:

"Kızoğlan kızı nâzın, şehlevend âvâzı âvâzın,
Belâsın ben de bilmem, kız mısın, oğlan mısın kâfir."

(Nazlanman kızoğlan kız gibi, haykırman güzel delikanlı gibi
Belasın ben de bilmem, kız mısın oğlan mısın kâfir)

Nedim

İnternet kaynakları: Alanyalı, 04. 08. 19, B63B/31

Şiirlerden seçmeler

(...) Oğlanların ateşli bir Rum dilberinden farkları yoktur:

"Dilde bu âteşi yakan mahdum
Tıflı nevres henüz dahi masûm
Görünür gerçi sûretâ mazlûm
Hâli Hindûsu lîk âfeti Rûm
Yaktı gönlümde nârı Bû Leheb'i
On üö on dört yaşında bir Çelebi.

(Dilde bu ateşi yakan oğul,
Daha yeni yetişmiş bir masumdur.
Görünüşte uysaldır ama
Hint beniyle bir Rum afeti gibidir.
Gönlümde Ebu Leheb'in ateşini yaktı
On üç on dört yaşında bir Çelebi.)

Sükkerî

Oğlan çocuğu yaşı ilerleyip ergenlik başlayınca, sakal ve bıyıklar çıkmaya başlayınca herşey mahvolur, pederastik hayaller de yıkılır:

"Sakalın geldi vü mahvoldu zülfün
Demişler hata bâkî, ömre fânî."

(Sakalın çıktı ve zülüflerin mahvoldu.
Demişler sakal kalıcı, ömür geçici

Mesîhî

Oğlanların tüyleri ergenlik zamanı gelişip sakal ve bıyığa dönüşünce, onlar artık sevgili olmaktan çıkar ve güzelliklerini kaybederler:

"Meydânı ruhi yarda oynar iken dil
Hattı erişip dedi bunun bitti sakalı
Veren ruhuna zîb ü bahâ hâl ü hatındır
K'onlardır eden hüsn metâını bahâlı."

(Sevgilinin yanak meydanında dil oynarken,
Ayva tüyleri büyüyüp dedi bunun sakalı çıktı.
Yanağını süsleyen ben ve tüylerindi
Senin güzel malını değerli kılan onlardı.)

Mesîhî

İnternet kaynakları: Jöntürk, 04. 08. 19, B63B/32

Burada adı geçen divan şairlerini ve şair padişahları helbette ki tanıyorum. Bunların büyük kısmının eserleri, kütüphanemde mevcut. Buna rağmen, benzeri muhtevaları yeteri kadar tanıdığımdan, yazarların burada verdikleri bilgileri orijinal kaynaklarda aramaya lüzum görmüyorum. Sübyancılığı kanıtlamaya katkısı olmayacağından latince trasliterasyonda yapılan hatalara da dokunmuyorum.

Surname-i Vehbi

Osmanlı Minyatür san'atının büyük ustası Levni, Şair Nedim'in çağdaşıdır.

III. Ahmed 1720 yılında dört oğlunu sünnet ettirmiş, bunun için 50 gün süren muazzam bir sünnet düğünü düzenletmiştir. Bu düğünü anlatan elyazması "surname"nin şairi Seyyid Hüseyin Vehbi, minyatürcüsü Abdulcelil Levni'dir.

Levni'nin bir minyatüründe rakkas yahut köçek denilen homoseksüel erkekleri dansederken görüyoruz. Aralarında çocuklar da var.

 

TRKIMG20044
Köçekler

 

Sanıyorum Osmanlı'da erkek çocuklara tecavüz burada yeteri kadar belgelenmiştir. Bundan sonraki yazımızı Osmanlı'nın çoocuklara uyguladığı başka vahşetlere ayıracağız.

FORUM
Bibliyografik kaynaklar
İnternet Kaynakları
İkonografik kaynaklar
Literatür
geri
devam